30 Ağustos 2011 Salı

Sevgi Önalan: Artık Yoksun.

Sevgi Önalan: Artık Yoksun.: İnsanın kemiğini sızlatan acılar vardır. Beklemediğin anlarda gelip bulan cinslerden. Senin hiç etin kemiğin ayrı ayrı acıdı mı ? Benim acıd...

29 Ağustos 2011 Pazartesi

Artık Yoksun.

İnsanın kemiğini sızlatan acılar vardır. Beklemediğin anlarda gelip bulan cinslerden. Senin hiç etin kemiğin ayrı ayrı acıdı mı ? Benim acıdı.
Peki hiç senin kemiğin de etinle birlikte, her yerinde uyuştu mu ? Benim uyuştu. Sen hiç yaşamadın o travmayı. 
Ellerin titriyor, dudakların uyuşuyor, gözünden yaş gelmiyor. Bağırıyorsun ama sesin bile çıkmıyor. Çığlıkların sessiz kalıyor. Başın dönmeye başlıyor bir süre sonra. Kulakların uğultu dolu. Sonrasını hatırlamıyorsun. Biri gelip tokatlıyor belki. Sen sadece gözlerin kapalı titriyorsun. 
Kime anlatıyorum ki ? Sen nasıl anlayabilirsin ki ? Senin hiç acımadı ki etin kemiğin...
İnsanı uykuya küstüren rüyalar vardır. Zoraki kapanan gözlerini yaşlarla açtıran cinslerden. Sen hiç aynı rüyayı her gece gördün mü ? Ben gördüm.
Sen hiç rüyaların yüzünden gecenin gelmesinden, uykudan nefret ettin mi ? Ben ettim.
Hala uyuyamıyorum...
Sen hiç bizi rüyanda görmedin. Bense hep, her gece, aralıksızca gördüm. Hep ben denizi izlerdim, sen sağdaki yoldan gelirdin. Tam umudumu kaybettiğimde... Ben koşardım, seni karşılardım. Sarılırdın sen de bana.
-Neredeydin?
-Sorma, geldim işte. Geçti, bitti.
-Geciktin ama iyi ki geldin.
Sonra sıkıca sarılırdın bana, bense ağlardım. Sonra sonra... Her şey değişirdi bir anda. Ben uykudan sıçrardım. Hıçkırık... Hıçkırıklar boylu boyunca uzanmış olurdu yatağıma. 
Etrafıma bakınırdım : Karanlık. Sen yoksun, sen gelmemişsin. Çünkü sen çoktan değişmişsin. Son buluşmadaki ellerinin soğuklu hiçmiş, kalbinin soğukluğunun yanında. Kalbin de soğumuş senin. Çünkü sen bencilleşmişsin. 
Söyle bana bir insan her gece aynı rüyayı görür mü ? Ben gördüm çıkarcı piç ! Ben gördüm... 
Yok olmayı seçtiğin günler en yalancı günlerimizdi. Ben seni hala sevdiğimi inkar edecek kadar yalancıydım, sen de hala beni sevdiğini söyleyecek kadar yalancı. 
Yine de bugün affettim hem seni hem kendimi. Hayat bizimle meçhulce tükenecekti ya olmadı. Olamazmış. Sen ve ben olduk. Kocaman bedenlere küçücük kalpler koyduk. Hayatsa ne bana ne de sana meçhul artık biliyorum. İnan senin adına mutluyum. 
Zaten u da sana yazıp da yollayamadıklarımdan ama son mektubum. 

Masmavi gökyüzü. Masmavi deniz... Masmavi bir sevgi. Aşk değil sevgiydi bizimkisi. Bilirsin en sevdiğim renktir mavi. 
Ve sen çıkarcı piç;
Benim masmavi kalbime gömülüyorsun şimdi. Şanslısın sen üstelik. Ben senin kalbine, o acımasız kırmızıya gömülmüştüm. Mezarımda mavilikler hiç olmamıştı. Sen şanslısın riyakar adam. Kırmızılarına rağmen bütün maviler senin olsun... Artık sen yoksun.



Unutmadan;


Gün gelir yastığa giydirilmiş, her gece sarılıp uyunmuş tshirtü saç boyarken "Paçavra bulayım." der ve giyermiş insan. Açık ve net !


11.05.2011

13 Ağustos 2011 Cumartesi

Avunmak

Epey olmuş, not etmişim bir yana... Yıllar önceden kalma bir konuşma. Ne kaldıysa aklımda yazmışım.

Diyor ki notlarım: Aslında bir "yalan" avutacaktı onu. Gerçek umurunda değildi. Kalbinin beklediği tek şey biraz avutulmaktı işte.

Sevdiği, onu sevmiyorsa bile seviyorum desin istiyordu. Adam belli ki hiçbir zaman istediği gibi sevmeyecekti onu. Ansızın çalmayacaktı kapısı mesela.

Bir sabah çalıştığı masaya bir buket çiçek bırakılmayacaktı. "Bu şarkıyı anımsıyor musun?" diye sormayacaktı telefonun diğer ucundan. Birlikte bir yemek pişirilmeyecekti asla ve domatesler doğranırken haberlere birlikte kederlenilmeyecekti. Şefkatle okşanmayacaktı ateşlenmiş alınlar. Aşk için ertelenmeyecekti hiçbir iş...

Ve...
Terk edilmeyecekti hiçbir "alışkanlık"... Sıradışı olmayacaktı bu ilişki. Bütün bunları biliyordu ama birisi ona tersini söylesin istiyordu. Biri ona "özel" olduğunu, her şeyin düzeleceğini, bütün bunların geçici olduğunu söylesin istiyordu.

Sevilmemekten eskimiş kalbi bir yalanla tadilata girsin istiyordu. Razıydı, yeter ki biri kandırsaydı onu. İyi bir şey söylesin birileri, desin ki mesela "Aslında seviyor seni. Ama gösteremiyor sevgisini. Belli edemiyor işte. Öğrenmemiş nasıl sevilir bir insan? Hepsi böyle biliyorsun. Ama ben anladım, çok seviyor seni. Sen görmedin dün, arkan dönüktü ama öyle güzel baktı ki sana... Suskunluğu içine kapanıklığından, sevgisizliğinden değil inan bana."

Böyle desin istiyor birileri.

Kandırıyorum onu.

Duymak istediklerini söylüyorum.

Bir parça teselli bulsa da, o aslında sevdiğinin yalanlarını istiyor...

Eski notlarımı okurken bunu bir yana ayırıyorum. Düşünüyorum da, gittikçe büyüyor kandırılma isteğimiz galiba...

Gerçek olduğundan daha ağır geliyor çünkü artık. Daha dayanılmaz, daha kaldırılmaz oldu... İç karartan, umutsuzluğa alıştıran, bezdiren, hani olmasa daha iyi olur bir hale geldi. İşte bu yüzden artik kimin umurundaki gerçek?

Kimin umurunda yani dayanılmaz sesli bir adamın bir ses yarışmasında ön sıralara çıkması? Kimin umurunda, ciğeri var mı yok mu bilinmez insanların köşe başlarında yol tutması? Kimin umurunda gözümüze baka baka var olanı yok diye gösterenler? Kimin umurunda her akşam yok olanı varmış gibi anlatanlar?

Geçtiğimiz günlerde Pakize Suda "Genç kızlar kandırılmak istiyor" diye yazdı. Nicedir aklımdaydı aşk ve yalan yazmak. Tam da üstüne geldi Pako'nun yazısı.

Üstelik sadece genç kızlar değil kandırılmak isteyenler...

Sıraya girdik hepimiz... "Dertli gönlümüze bir yalan daha söyleyiniz, ömrümüz mutlulukla nihayet bulsun" diye beklemekteyiz.

Bal gibi fakındayız oysa. Yazının başında anlatılan sevdalı gibi... Olmayacak bir iş ama birisi "olur" desin diye bekliyoruz... Bir yalanla avunacak kalbimiz... Hepsi bu!

11 Ağustos 2011 Perşembe

Zamanı Geldi

Eskiden hukuk kazanıp avukat olmak isterdim. Hiç öyle savcı hakim olmak gibi hayallerim olmadı. Sevgilim zaten hukuk kazanırdı, zeki çocuktu vesselam ama biraz embesildi. Neyse konumuz bu değil. Biz evlenip büromuzun yakınlarında da yaşamak isterdik. Muhtemelen İstanbul'da. Ama ben hep mızmızlanırdım Ankara'yı bırakmayalım diye tuttururdum. Onunla İstanbul'u bırak Edirne'ye Ardahan'a falan da giderdim. 
Olmadı ben hukuk kazanamadım, o da açıkta kaldı zaten. Aslında puanı iyiydi Bursada hukuk gelirdi ama yazmadı. Düzgün bi okulda okumak istiyormuş beyimiz.  Saygı duyduk, bir sene daha sınava hazırlanma kararı aldı. Bense baba mesleği deyip maliye yazdım. İzmirde yenilecek lokman var dediler. İzmire gittim işte. O yeni denizi güzel şehirde ilk yalnız kaldığım yer Karşıyaka İskelesinin yanıydı. Oturdum banklarda, bir saat kadar denizi seyrettim. Sahilde el ele yürüyen çiftleri gördüm. İçim içim burkuldum. Sevgilimi aradım hemen, "Buraya gelirsin değil mi aşkım ? Seni gezdiririm hem." Ama öyle soğuk bir cevapla karşılaştım ki : Ben oraya tatile bile gelmem ! Diyecek sözüm yoktu, boynumu büktüm el ele yürüyenleri izledim yine. Ha neden böyle dediğini de söyleyeyim kendisinden önceki erkek arkadaşım İzmirliydi kıskanıp hayatı bana zindan ediyordu beyimiz. Çok değil bu olaydan bir ay kadar sonra biz ayrıldık. Eski erkek arkadaşım duymuş işte İzmirde olduğumu, arkadaşça görüşelim dedik ama palavra bunlar, kimse inanmasın. Eski sevgiliden arkadaş olmazmış. Neyse işte terk edildiğimde yanımda eski erkek arkadaşım vardı. Bedenen değil ruhen de yanımdaydı o hissediyordum. Zamanında yapmadığı kötülük kalmayan adam şimdi ruhunu çıkarmış kalbimin üstüne koymuş üzülmemem için yalvarıyordu. Yanımdaydı ya yanımda... Yeni bir şehir, sırtını yaslayabileceğin kimsen yok, yıllarca süren bir ilişkinin boşluğu... Hepsi ama hepsi bir kişiye itiyordu. Evet, gittim. Hata ya da doğru hiç umurumda olmadı, gittim. Çok sürmedi zaten. Başkası canını yakarken bir başkasıyla olamıyormuş insan. Bu yüzdendir yaranızı kapatmadan hayatınıza birini sokmayın deyişim. Neyse ne işte. Çok zaman geçti bunların üzerinden. Çocukluktu belki. Ne belkisi, öyleydi düpedüz. Küçüktük, acıyla büyür demişti biri bana. Öyleymiş acıya acıya büyüyor insan. Şimdi gülüp geçmek en güzeli biliyorum. Ama ama işte. Gülerken insanın içi sızlıyor, böyle yarım kalıyor sanki o tebessümler.

Düşünüyorum. Anca düşününce anlıyorum zaman neleri değiştirmiş. Eski hayallerime bakıyorum. Komikmiş. Bunu demek bile kalp sızısı ama öyle komikmiş. Şimdi istediğim tek şey Karşıyaka İskelesinin tam karşısından bir evde yaşamak. Her sabah uyandığımda İzmirin o güzel denizi ilk izlediğim yeri görmek istiyorum. Bu yüzden soruyorum size, bana oradan ev alacak bi hayır sever yok mu aranızda ? :'( Orası şart değil hem. Ne bileyim Alsancaktan efendime söyliyim Sahilevlerinden falan alsanız da olur. Ben satar Karşıyakaya taşınırım nasılsa :) En olmadı biriniz ilerde ev arkadaşım olun kiralayalım falan. Hadi be hacılar be :D 
Ya da yok yok. Bence benim zengin olma zamanım geldi. Sence de öyle değil mi Allah'ım ?

6 Ağustos 2011 Cumartesi

Başlık Yok

 Evet uzun ama okunmalı diyorum. Gerisi size kalmış :)

İlk olarak eski sevgilinizin size yaşattığı iyi- kötü her şey için ona teşekkür edip saygı duymayı öğrenin. Nasıl bitirmiş olursanız olun üstelik. Her insan terk edilir. Ayrılık sonrası yapılacak iki büyük hata vardır. Birincisi hemen yeni bir ilişkiye başlayıp eski sevgiliyi unutmaya çalışmak, diğeriyse ondan başka kimseyle olmamaya yemin etmektir. Öncelikle unutmayın ki birinin açtığı yarayı bir yabancı kapatamaz. O yarayı kapatacak kişi sizden başkası değil. Bir yabancının size her dokunuşu yaranıza tuz olur, neşter olur. İyice acıtır, derinleştirir. Ve hatta sevdiğiniz kişinin yerini verdiğinizde onun dokunduğu her yeriniz yanar. O parmak uçları ateş olur size. En sonunda da siz sevdiğiniz kişinin yerini kimsenin dolduramayacağına inanır, başkasını sevmeme yemini edersiniz. Palavradır, kandırmacadır. O yer dolar ! Her insan unutulur. Yeter ki doğru zamanda doğru kişiyle olun. Bir de diğer durum var. “Ondan başka kimseyle olmamaya yemin etmek.” Demiştim. Ne kadar da saçma. İnanın kendinizi koşullandırmaktan öteye geçemezsiniz. Doğru kişilere kapılarınızı kapatmanıza neden olursunuz ve bir ömür pişmanlık olup canınızı yakar. Klişeleşmiş cümleler okumanızı istemezdim ama öyle olacak. “Zaman her şeyin ilacıdır.”  Açılan her yara zamanla kabuk bağlar. İşte o gün yeniden sevmeye hazır olursunuz. Belki eskisi kadar tutkulu bir aşk yoktur aranızda. Belki hiçbir renk yoktur yeni ilişkinizde. Belki, belki, belki… Aklınızdan geçtiğine emin olduğum binlerce bahane sıralayabilirim hemen şuan. Lakin bunlar mühim değiller, sadece bahane işte. Bilin ki er ya da geç biri çıkacak karşınıza. Sakince, saygıyla, rutin olarak sevecek sizi. Diğer ilişkinizde olanlar olmayacak ama olmayanlar olacak. Aslında bu sefer ateş gibi değil de su gibi sevilecek, seveceksiniz. Emin olun bu huzur verecek size. İşte o zaman anlayacaksınız aradığınızın huzur olduğunu. Bu yüzden öyle büyük büyük konuşmayın. “Senden sonra kimseyi sevmeyeceğim.” Demeyin kimseye. Filmlerde olur onlar. Siz seveceksiniz ! Ama dedim ya doğru zamanda doğru kişiyi. Unutmayın; insanın yarasını sadece kendisi sarıp iyileştirir. Kimseden medet ummayın.Yaralarınızı kapatmayı bekleyin, yani doğru zamanı.

“Doğru kişiyi kim kaybetmiş ki biz bulalım ?”
Duymamış olayım. O da neymiş ? Emin olun doğru zaman geldiğinde o kişiyi aramanıza gerek kalmayacak. O zaten tam karşınızda gözlerine gülümsüyor olacak.

Not: Zamanında bu iki hatayı da yapan bir ahmağım. Şimdiyse sadece pişmanım. Geç oldu anlamam lakin hiçbir zaman çok geç olmaz. Kendinize çeki düzen verin. Eski sevgilinin yeni sevgilisine çocukça nefret beslemeyin. Siz de birinin eski sevgilisiyle oldunuz, olacaksınız J Ayrıca kimseyle yüz göz olup da saygınlığınızdan ödün vermeyin. Gerekirse susun ama kendi değerinizden bir gram aşağıya inmeyin. Unutmayın; herkes kendi değerini kendi belirler. Son olarak artık yeter. Silin bakayım o aptal gözyaşlarınızı. Bu hayat ağlayarak geçirelim diye armağan edilmedi bize.


Bu yazımı okuduğunda pek hoşuna gitmeyeceğini bildiğim doğru kişim;
Bütün imkansızlıklara rağmen su gibi  sevmeyi seninle öğrendim. Kısa zamanda 
gereğinden fazla şey paylaştık ve sen benim hayat öğretmenlerimin arasına girdin.
Her şey için binlerce kez teşekkür ederim. Sevgilerimle :)

Sevgi


1 Ağustos 2011 Pazartesi

Ben değil, onlar anormal

Bilen bilir benim bir abim var. Abim dediğime bakmasın kimse. Öz değil. Akrabam bile değil. Öyle bir abi işte. Çocukluğumdan beri nedense hep beni korur, beni sever, birinin üzmesine izin vermez. Sağolsun. Ben de onu çok severim. Neyse mevzumuz bu değil. Gelelim asıl meseleye. Bu abim elini alttığı her işte başarılı oldu bugüne kadar. Ben hep ona özendim. Spor ? Var. Kültür ? Var. Zeka ? Var. Fizik ? Var. Aklıma gelebilecek her şey var müzik dışında.




Öz geçmişinden bahsedeyim biraz. Kendisi liseyi İzmir'de okumuş. Üniversite için Ankara'ya gelmiş. Odtü'de okudu kısacası. Hayallerimin üniversitesinde ! Üstelik hayallerimin bölümünde ! Odtü'de okudu dediğime bakmayın, 2sene de Amerika'da alanında eğitim aldı. Henüz 24 yaşında ve dünya turu yaptı diyebilirim. Hem de baba parası yemeden. 
Neyse gel gelelim okul mevzusuna. Okulunu dereceyle bitirdi. 5 dil bildiğini de belirtmeliyim. 5 dil lan ? Ne demek hiç düşündünüz mü ? Ben 3. dili öğrenmek için biyerlerimi yırtıyorum. Üstelik 2.dili de tam bildiğim söylenemez. Bu adam bildiği o 5 dili de şakır şakır konuşuyor. Mezun olur olmaz da konsoloslukta işe başladı. Maaşı da epey dolgun hani. (Darısı başıma ah hayat, darısı başıma.) 


Ankara Beşevler'de yalnız yaşıyor. Evi kira ama öyle çok fazla kira ödemiyor. Ayağını yerden kesecek bir arabası da var.  Yediği önünde, yemediği arkasında. Karı kız mevzusunda da geçerlidir bu cümlem. Dışarı çıktığında eve yalnız dönmez çoğu gece. Eskiden gider ortalığı toplardım. Baktım  evde hiç yalnız kalmıyor, utandım. Artık gitmiyorum. 
Evet, bu bahsettiğim adam onu tanıdığım günden bugüne kadar hep idolümdü ama artık değil ! Neden mi ? Ah söylesem güleceksiniz biliyorum.
Yine de söyleceğim. Banane arkadaşım ? Kendi utanmıyor ben mi utanacağım ?


Evet benim idolüm olan bu abim geçenlerde 250 tl para verip Serdar Ortaç konserine gitmiş. Reva mı lan bu ? o 250 tl'ye muhtaç o kadar insan varken sen nasıl Serdar Ortaç'a yedirirsin ? Hayır adam gibi birinin konserine gitse içim yanmayacak. Ayıptır günahtır. Sen o parayı bana verseydin de ben bi Adalar yapıp gelseydim nolurdu lan ? 


Allah'ım neden ya neden, neden ?